

Çerkes Sürgünü (Doğu Çerkesçesi Адыгэм я лъэпкъгъэкIуэд), Çerkes Soykırımı ya da Çerkes Muhacirliği (Rusça Черкесское мухаджирство Çerkesskoye muhacirstvo), 19. yüzyılda, özellikle 1864yılında yoğunlaşmak ve başta Adığeler ve Abhazlar olmak üzere, Kuzey Kafkasya halklarının Osmanlıtopraklarına yönelik zorunlu göçleri. Bu olay sonunda bir milyonun üzerinde bir nüfus Osmanlı topraklarına yerleşmiştir.1864 yılındaki Çerkes Sürgününden 65 yıl sonra, 1929 baharında Adigey'e bilimsel çalışma üzerine giden Gürcü tarihçi Simon Canaşia’ya Şapsığların bölgesi Cubga’da karşılaştığı 91 yaşında bir ihtiyar o günleri şöyle anlatmıştır:
Göçlerin tarihçesi ve siyasal nedenleri
Osmanlı'ya yönelik Çerkes göçleri, küçük gruplar halinde 19. yüzyılın ilk yarısında da yapılmıştı. Örneğin 12 Haziran 1828'de Anapa'nın Rusların eline geçmesi üzerine, kenttekiAdıgelerin bir bölümü de Osmanlı'ya göç etmişti. Osmanlı'nın Karadeniz kıyılarına yerleşen, tarım ve ticaretle geçinen 370 Adıge ailesi vardı. Ayrıca K'emguy derebeylerindenKaplan-Girey, Şubat 1847'de 1.619 kişisi ile birlikte İstanbul'a yerleşmiş, kölelerinin bir bölümünü de satmıştı.[2]
Bu gruplar Çerkesya ile ticari vb. ilişkilerini de sürdürüyorlardı.
Göçlerin temel nedeni ise, Rusya İmparatorluğu'nun emperyalist politikasıdır. Bütün sorumluluk Rus hükümetine aittir. Kırım Savaşı, Rusya İmparatorluğu açısından Çerkesya'nın stratejik önemini somut bir biçimde ortaya koymuştu. Büyük Rus birlikleri, Adıgelen'ler ile İmam Şamil kuvvetlerine duyulan kaygılar nedeniyle, İngiliz ve Fransızlarla savaşmak üzere, Kırım'daki cepheye sürülememiştir. Bu da Karadeniz yoluyla Türk ve Batı dünyasına açık bir kıyı ülkesi olan Çerkesya'nın stratejik önemini ortaya çıkarmıştı. Burada yıllardan beri Rusları uğraştıran, inatçı, Rus egemenlik alanı içinde bağımsız bir ada oluşturan, kültürlü ve Müslüman olan bir nüfus bulunuyordu. Fırsat bulduklarında Adıgeler, deniz yoluyla batıdan yardım alabilecek ve hızla kalkınabilecek bir konuma ve toplumsal yapıya sahiptiler.[3] Adıge tarımı ve hayvancılığı da, çağına göre çok ileri durumdaydı.[4]Ortodoksların koruyuculuğunu üstlenen yayılmacı Rusya İmparatorluğu kendi politik çıkarları açısından, bütün bir Rusya'daki Müslüman nüfus yanında, özellikle Batılı ülkelere açık olan, yani Karadeniz kıyısında ya da yakınında yaşayan Müslüman toplulukları (Adigeler, Abhazlar, Nogaylar ve Kırım Tatarları vb.) gerekirse yok etmek ya da iyice etkisizleştirmek istiyordu. Bunlar Rus makamlarınca görüşülen ve üzerinde durulan konular idiler.[5]
Bu amaçla, yani Kuzey Kafkasya halklarının Osmanlı'ya göç ettirilmesi programına geçerlik ve ivedilik kazandırmak için, General Mihail Tarieloviç Loris-Melikov 1860'da İstanbul'a gönderildi. Amaç, Kuzey Kafkasya Müslüman nüfusunun Osmanlı Devleti'ne transferinin Rusya açısından yaşamsal bir önem taşıdığını İstanbul'daki Rus büyükelçisine kavratmak idi.[6] Bu doğrultudaki Rus diplomatik girişimleri sonucu Osmanlı Devleti, Rusya'dan, özellikle Kuzey Kafkasya'dan gelecek bir Müslüman nüfusu kabul etmeyi ilke olarak benimsedi ve karşılıklı göç komisyonları devreye sokuldu; ilk aşamada, yani 1860-1861 yıllarında on bin Kabartay [7] ve buna ek bir Müslüman Oset nüfusunun Osmanlı topraklarına göç ettirilmesiyle işe başlandı. Kabartay ve Osetleri göçe zorlamak için derebeylerinin ve köylülerin topraklarına el konuluyor, küçük köyler kaldırılıp daha büyük köylerde birleşmeye zorlanıyordu. Ruslar, göçü teşvik için bazı ajan ve derebeylerine gizlice para da veriyordu. Kabartayların öncülüğünde başlatılmış olan bu göç olayına, daha sonraları İstambulak'o (İstanbul'a Göç; İstanbul Yolculuğu) adı verilmiştir. Kabartay ve Müslüman Oset göçlerinin başlatılmasının bir başka nedeni de, daha batıdaki Adıge nüfusuna yönenlik "etnik temizlik" ve "dış sürgün" ya da "deportasyon" olayını gizleme ve olası tepkileri geçiştirme kaygısıydı. Irkçı ve yayılmacı Rus yönetimi, insanlığa karşı bir suç işlemekte olduğunun elbette bilinci içindeydi.
Daha sonra 22 bin Çeçen ve onlarla birlikte, yine bazı Müslüman Osetler de Türkiye'ye gönderildiler[8]. Bu tür yöresel, kısmi ve etnik coğrafyayı kökten yok etmeyen göçler, aralıklarla 20. yüzyıl başlarına değin sürdü. Bu tür göçlere, Dağıstan halkları, Abhazlar, Karaçaylar vb. de katıldılar.
Adıgelerin Sürgün Edilmesi
1860 yılı başlarında, Rus egemenlik alanı içinde, ele geçirilememiş bir ada biçiminde ve çözümlenmemiş bir sorun olarak, sadece Adıge ya da Çerkes sorunu bulunuyordu. Dış kışkırtmalarla da alevlendirilen ve yüreklendirilen bir Çerkes direnişi vardı. Ruslar bir türlü Çerkesya'ya söz geçiremiyor ve boyun eğdiremiyordu. Özellikle Karadeniz kıyısı boyunca ve doğuda Byelaya (Şhaguaşe) Irmağına değin yayılmış olan demokratik Çerkes (Abzehler, Natuhaylar, Şapsığlar, Hakuçlar, Ubıhlar, Aibga, Ahçipsov, Ciget ve Pshu) toplulukları başkalarına boyun eğmeye alışık değildiler ve özgür yaşamlarını sürdürmek istiyorlardı. Yarı feodal Adıge toplulukları (Bjeduğ, K'emguy, Mahoş, Yegerukay, Kuban Kabartay, Besleney, vd) ise, 1859'da Ruslara boyun eğmişlerdi. Ruslar batıya doğru ilerleyerek Şhaguaşe (Byelaya ya da Belaya) Irmağına ulaşmış, Adıgeleri dar bir dağlık alana sıkıştırmış, verimli tarım topraklarının hemen hemen tamamını ele geçirmiş ve yaşamsal önemdeki ekonomik kaynaklarını da yok etmiş bulunuyorlardı.
Rus tarafında sorunun çözümü konusunda öteden beri iki farklı görüş vardı: Çerkesleri topraklarından sürerek yok etmek; Çerkeslerin dostluğunu kazanarak sorunu zaman içinde barışçı yollarla çözmek. Sürgün tezini, ilk kez, 1857'de, Rus Kafkasya Ordusu Kurmay Başkanı General Milyutin öne sürdü, Adıgelere boyun eğdirmek için, Adıgelerin en az bir bölümünün kuzeydeki Don Havzası yöresine sürülmesini önerdi, ama Rusya'daki diğer Müslümanların da tepkisini çekebileceği ve yeni sorunlara yol açabileceği kaygısıyla öneri sakıncalı bulundu [9]. Karşıt görüş olarak, General Filipson, Karadeniz kıyısındaki Çerkeslerin Osmanlı ile ticaretlerinin serbest bırakılması halinde sorunun barışçıl yollarla da çözümlenebileceğini savundu [10]. Ama 1861'de Rusya'da demokratik reformlar çerçevesinde toprak köleliğinin (serflik) kaldırılmasıyla, büyük bir toprak isteği belirmişti. Karadeniz kıyısında yaşayan Ubıh ve Cigetler (Abazin) ile içerideki Abadzeh topluluklarının Osmanlı ile erkek, özellikle haremler için kadın ihracına dayanan önemli bir köle ticareti vardı. Ubıhların bir bölümü köleleri ve köle ticareti nedeniyle zengindi, bu nedenle zengin kişiler olan Ubıhlar, yoksul kişiler olan Abadzeh, Ciget (Abazin) ve Abhazlar gibi kendi kölelerini değil, özellikle Abadzeh bölgesi köle tüccarlarından temin ettikleri köleleri, özellikle güzel köle kızlarını Osmanlı haremleri için Türk köle tüccarlarına satıyor, bu işten büyük paralar kazanıyorlardı. Ubıh zenginlerin etkisindeki Adıgelerin kıyıdaki konumlarını yitirmelerini kabul etmeyeceklerini, ayrıca 1861'de özgürlüğüne kavuşan eski Rus toprak kölelerinin (mujik) toprak gereksinimlerini de dikkate alan Kafkasya Ordusu Komutanı General Prens Baryatinski, Milyutin'in raporunu daha köktenci bir anlayışla ele alıp geliştirdi ve Çerkeslerin toplu olarak Osmanlı topraklarına gönderilmesini, Adıgelerden boşalacak yerlere de Rus mujiklerin ve Kazakların yerleştirilmesini Çar'a önerdi. İyi bir planlama yapılması halinde, sürgünün fazla bir sorun yaratmayacağı da öneride belirtiliyordu. Öneri, 1861'de bir devlet politikası olarak Rus hükumetince benimsendi. Tam bu sıralarda belirleyici bir nitelikte, 1855'te Çerkes köle ticaretini yasaklamış olan Osmanlı Devleti de, "Çerkes kölelerin kötü durumda olmadıkları" gerekçesiyle Çerkes köle ticaretini yeniden serbest bıraktı (Doç.Dr.İsmail Parlatır,Tanzimat Edebiyatında Köleleik,Ankara,1987,s.18-19). Bu da kuşkusuz Çerkes köle sahiplerinin bekleyebileceği sevindirici bir karardı. Adıge sürgününde köle sahipliğinin de önemli bir payı vardır.
Adıgeler Rus hükumetinin niyetini az çok kavramakta gecikmediler. Büyük bir felaketi önlemek için uzlaşma yolları aramaya başladılar. Bir yandan da, gerekirse sonuna değin direnmek amacıyla, Haziran 1861'de Abadzeh, Şapsığ ve Ubıh bölgeleri birleşti. Soçi (Saçe/Шъачэ) yakınlarında bir Çerkes Ulusal Meclisi ile bu meclise dayalı ve 15 üyeli bir Meclis Yönetimi oluşturuldu. Yeni yönetim, sığınmacılarla birlikte bir milyonun üzerinde bir nüfusu temsil ediyordu.
Eylül 1861'de Çerkes temsilciler, Maykop yakınlarındaki Hamketi (Хьамк1эт1ый) istihkamını ziyaret eden Çar II.Aleksandr ile görüştüler ve yerlerinden sürülmemeleri koşulu kabul edildiğinde uzlaşmak istediklerini belirttiler.Özellikle Ubıhlar bu isteği vurguladılar ve Çar'a yazılı olarak koşullarını sundular.Ama Adıgeleri sürmekte kararlı olan ve hiçbir ödüne yanaşmayan Çar,Çerkes temsilcilere: "Ya Türkiye'ye göç edin ya da Kuban Irmağı boylarında gösterilecek olan yerlere yerleşin, kararınızı da bir ay içinde General Kont Yevdokimov'a bildirin" dedi. 1 milyonu aşkın bir nüfusun binlerce yıldan beri yaşadıkları kıyı bölgesinden kaldırılıp Rus askerleri ile Kazak milisleri denetimindeki sıtma yatağı bir bataklık, bir ölüm tarlası olan Kuban Irmağı boylarına yerleştirilmesi önerisi, makul bir öneri olamazdı, sadece "yasak savma" kabilinden bir alternatif olabilirdi. Bölgeye daha yakın bir alanda yaşayan bazı Abadzehler, Çar'ın toprak takası önerisini kabul etme eğilimi gösterdiler, ama kıyıda yaşayan Şapsığlar, özellikle direnişi hararetle savunan Ubıhlar öneriyi ve Çar'ın diğer koşullarını (Tutsak askerlerin, sığınmacılar ile asker kaçaklarının koşulsuz teslimi,vb) kabul etmediler. Ubıh zenginler çalışmaz, nüfusun dörtte birini oluşturan kölelerinin sırtından geçinirlerdi. Rusya'nın 1861'de köleliği kaldırmış olması,Osmanlının da 1855'te yasaklamış olduğu Çerkes köle ticaretini, bir taktik olarak 1860'larda yeniden serbest bırakmış olması, bir Ubıh-Rus uzlaşmasını da olanaksız kılıyordu. Ubıhlar komşuları Abazalar (Abazin) üzerinde etkili oldukları gibi,Şapsığ ve Abadzehleri de birlikte savaşa yönlendiriyorlardı (bk. L.İ.Lavrov,Vubıkhlar Hakkında Etnografik Bir Araştırma,Kafkasya Gerçeği Dergisi,Samsun,1992,sayı 8,s.46-59;Doç. Dr. İsmail Parlatır,Tanzimat Edebiyatında Kölelik,Ankara,1987,s.18-19;V.T.Polovinkina,Çerkesya,Gönül Yaram,Ankara,2007,s.252-253).
Rus tarafının, yani Çar II. Aleksandr'ın katı tutumu sonucu bir uzlaşma sağlanamadı. Rus hükümeti 10 Mayıs 1862 tarihli, "Çerkeslerin Rusya dışına göç etmelerine izin veren" bir karar çıkardı. Ruslar 1856 Paris Antlaşması nedeniyle donanma bulunduramadıkları Karadeniz kıyısından çıkartma yapamıyorlardı. Bu nedenle Adıgeleri karadan müstahkem hatlarla çember içine aldılar ve çemberi kıyıya doğru daraltmaya başladılar. Rusların bu iş için 300 bini bulan büyük bir askeri gücü görevlendirdileri bilinmektedir. 1862'de, karların erimesiyle birlikte, Rus birlikleri harekete geçtiler, direnenleri öldürmeye, köyleri ateşe vermeye,boşaltılan yerlere Kazak stanitsaları (müstahkem köy) yerleştirmeye başladılar. Bir yıldan fazla süren sert ve kahramanca bir direnişten sonra, Ruslar, Temmuz 1863'te Abadzehleri, Ekim ayında da Şapsığları ateşkes istemek zorunda bıraktılar. Abadzehlerin bir bölümü Kuban boylarına yerleşmeye, bir bölümü de Osmanlı'ya göç etmeye başladı. Rus askeri hatlarından uzakta bulunan Ubıhlar ise, Kırım Savaşı gibi bir Rus-Avrupa savaşı olacağını düşünerek,zaman kazanmayı ve beklemeyi yeğlediler. Ateşkes antlaşmasına göre, Şapsığlara kış koşulları ve her hâlde Osmanlıların da istemeleri nedeniyle, 6 Mart 1864 günü akşamına değin yerlerinde kalma süresi verildi. Bu arada Adıgelere yönelik genel Rus askeri harekatı da, 6 Mart 1864 günü akşamına değin olmak üzere, geçici olarak durduruldu.
Rus askeri birlikleri 1864 yılı Şubat ayı sonlarında,yani karların erimesiyle birlikte harekete geçtiler.Ateşkes imzaladığı için artık direnmeyen Şapsığ toprakları üzerinden yürüyerek, Mart 1864'te henüz boyun eğmemiş olan Ubıh bölgesine ulaştılar. Ruslar, Ubıhlardan gelen anlaşma ya da uzlaşma isteklerini, zaman kazanma taktiği de sayarak reddettiler.19 Mart 1864'te Ubıhlar bir direniş denemesinde bulunduktan sonra dağıldılar ve 24 Mart 1864'te ateşkesi kabul ettiler. Ertesi gün, yani 25 Mart 1864'te Ubıh bölgesinin merkezi durumundaki eski Navaginsk Kalesi de (Soçi), savaşsız Rusların eline geçti [11]. Ruslar, daha güneydeki dağlık kesimlerde yaşayan küçük Abaza (Abazin) topluluklarının barındıkları Aibga, Ahçipsov, Ciget ve Pshu yörelerini,yani şimdiki Gagra yöresini, Nisan ve Mayıs aylarında kontrol altına almayı,direnen Aibga topluluğuna 12 Mayıs 1864'te boyun eğdirmeyi başardılar; bu küçük toplulukları da,istavroz çıkarıp Hıristiyan olmayı kabul edenler dışında,bütün Çerkesleri göç ettirdiler ve işgal edilen bütün bu Çerkes topraklarını "Kuban Ordusu Yönetimine" verdiler [12].Halk anlatımına göre,istavroz çıkaranlar "Sen kalabilirsin" denilerek sürgün dışı tutuldular,diğerleri askerler taraından süngü de kullanılarak gemilere bindirildiler.Ama Şapsığ ve Ubıhların komşusu olup 1864'te Ruslara boyun eğmeyen ve dağlarda yaşayan Adıge Hak'uç topluluğu direnişini,yer yer 1870'li yıllara,tükeninceye değin sürdürdü (T.V.Polovinkina,Çerkesya,Gönül Yaram,Ankara 2007,s.281-285).Sonuç olarak bazı Çerkes toplulukları Kuzey-Batı Kafkasya coğrafyasından tamamen silindiler: Ubıhlar (Yaklaşık 100 binden 1880'de 80'e düştüler), Cigetler, Aibga, Ahçipsov ve Pshular (hepsi 17 bin kadardılar,silindiler)[13]. Bazıları da tükenme noktasına geldiler ya da iyice azaldılar: Abzehler (Абдзах;1864'te 260 binden 1880'de 14.660'a ), Natuhaylar (240 binden 175'e), Şapsığlar (300 binden 4.983'e), Hak'uçlar 83'e,doğuda Kuban ve Laba ırmakları boylarında yaşayan yarı feodal topluluklar olan K'emguylar 80 binden 3.140'a, Bjeduğlar 60 binden 15.263'e düştüler,
Çerkesya'dan Sürülenlerin Sayısı
Rus kaynaklarına göre, 1863-64 yılları süresince 418 bin kişi Türkiye'ye "göç" etmiştir. 1858-65 yılları arasında göç edenlerin toplam sayısı da 493 bindir. Bu bağlamda 45.023Natuhay, 27.337 Abadzeh, 165.626 Şapsığ, 74.567 Ubıh, 11.873 Ciget, 10.500 Bjeduğ, 30 bin Abaza (Abazin), 4 bin Besleney, 15 bin K'emguy, Mahoş, Yegerukay, 30.650Nogay, 17 bin Kabartay ve 23.193 Çeçen Türkiye'ye yerleşmiştir[15]. 1864 öncesinde tamamı 25 bin ile 100 bin arasında tahmin edilen [16] Ubıhların,göçe katılım sayısının 74.567 olarak verilmesi, Ubıh limanlarından Türkiye'ye gönderilenlerin sayısının 100 bin dolayında olduğu kanısını güçlendirmektedir.Ancak belirtilen bütün bu sayılar,Ruslarca kayıt altına alınmış ve büyük bir olasılıkla düşük tutulmuş olan tek bir tarafın görüşünü yansıtan sayılardır.
İngiliz savaş tarihçisi W.E.D.Allen'e göre, o zamanki Osmanlı topraklarına yerleştirilmiş olan Çerkeslerin (Adıge) sayısı 600 binden fazladır [17]. Amerikalı Justin McCarthy, sürülen Çerkes ve diğer Kafkas topluluklarının sayısının 1.200.000 dolayında olabileceğini, bunun ancak 800 bin kadarının hayatta kalabildiğini belirtiyor. Sağ kalan nüfusun 600 bini 1856-64 arasında, 200 bini de 1864 sonrasında göç etmiştir [18]. Şu durumda Allen ve McCarthy'nin 1864'te Türkiye'ye yerleşebilen nüfusa ilişkin tahminleri uyuşmaktadır.General İsmail Berkok'a göre ise, sayı 1 milyon kadardır[19]. Bütün bunlar, kuşkusuz tahmini sayılardır. Sayıyı daha az ya da daha çok olarak gösteren kaynaklar da vardır. Ancak, Adıge-Çerkes kaynakları, genellikle 1.500.000 sayısı üzerinde birleşmektedirler.
Sürgüne katılan nüfusun en az dörtte birinin yolculuk, kamp yaşamı ve yeni yerleşim yeri sırasında öldüğü kabul edilmektedir. Rusların doğrudan öldürdüğü Adıge sayısı ise 500 binden fazla olarak tahmin edilmektedir[20].
W.E.D.Allen'e göre, 1864 Çerkes sürgünü sırasında birkaç bin Abhaz da, Abhazya'dan bir "kaçış" biçiminde ayrılıp Türkiye'ye sığınmıştır[21].
Sürgün olayının bindirme limanları kuzeyden güneye Taman, Anapa, Novorossiysk, Gelencik, Tuapse, Soçi, Kosta, Adler, Gagra, Sohum, vb gibi Karadeniz limanlarıdır.Çerkesya'yı boşaltma işi 1864 yılı Haziran ayı ortalarında tamamlanmış, kuzeyde Kuban Irmağı ağzından güneyde Bzıb (Psıbe) Irmağı ağzına (şimdi Abhazya'da) değin uzanan Karadeniz kıyıları ile hinterlandında tek bir Çerkes bile bırakılmamış, ülke ıssız ve korkulası bir cangıla dönüştürülmüş, bütün Çerkes yerleşim birimleri istisnasız ateşe verilip yakılmış,tarlalar atlara çiğnetilmiş ve meyve ağaçları bile askerlerce bir bir kesilmiştir.Amaç,olası bir Adıge dönüşüne fırsat ya da dağlarda direnenlere,yani Hak'uçlara (Хьак1уцу),vb yararlanacakları hiçbir şey bırakmamak idi.
Orta Kuban ve Orta Laba ırmakları solundaki bataklık ovalara yerleştirilenlerle birlikte,bu yerlerde toplanmış olarak,geride sadece 80 bin kadar bir Adıge nüfusu kalmıştır[22].Bu 80 bin sayısı Adıge tarihçisi Samir Hatko'ya (Хьаткъо Самир) göre ertesi yıl,1865'de 51 bine düşmüştü.
Genel Özet



21 Mayıs 1864; 300 yıl süren Kafkas - Rus savaşlarının sona ermesi ve Kuzey Kafkas halklarının sürgüne zorlanmasının başlangıç tarihidir. Bu tarihten sonra Çerkes toplulukları dünyanın çeşitli ülkelerine dağılmışlardır. Sürgün süreci içerisinde birçok insan hayatını kaybetmiş, sürüldükleri topraklarda ise hastalık, açlık ve yoksulluk gibi problemlerle karşı karşıya kalmışlardır.
Sürgün yolunda çekilen çileler, yolda telef olanların feci durumları Trabzon'daki Rus konsolosunun, tehcir işlerini idare etmekte olan General Katraçef'e yazdığı raporda şöyle anlatılır: Türkiye'ye gitmek üzere Batum'a 70,000 Çerkes geldi. Bunlardan vasati olarak günde 7 kişi ölüyor. Trabzon'a çıkarılan 24,700 kişiden şimdiye kadar 19,000 kişi ölmüştür. Şimdi orada bulunan 63,900 kişiden her gün 180-250 kişi ölmektedir. Samsun civarındaki 110'000 kişi arasında her gün vasati 200 kişi can veriyor. Trabzon, Varna ve İstanbul'a götürülen 4650 kişiden de günde 40-60 kişinin öldüğünü haber aldım." İşte bu suretle peş peşe sürüp gelen felaketlerin ve musibetlerin darbeleri altında inleyen ve eriyen bu kahraman ve faziletkar milletin bedbaht bakiyesi de Dobruca, Bulgaristan, Sırbistan, Arnavutluk, Suriye, Irak gibi daima tehlikeye maruz bulunan ve daima emniyetsizliğin hükümran olduğu yerlere iskan edilmiştir.
Modern tarihin en büyük kitlesel nüfus hareketlerinden biri olan Çerkes sürgünü (Henze, 1986: 247) esnasında deniz gibi kan akıtıldı. Gemiye binmek için aç bîilaç kıyıda yağmur çamur içinde, ölüm iniltileriyle bekleşenler, yanaşan gemiye üşüşüp taşıma kapasitesinin çok üzerinde biniyorlardı. Gemiler de daha fazla para alabilmek için çok yolcu alıyor, bu yüzden fazla yol almadan batan gemilere sık rastlanıyordu. 1864 Mayısında, Trabzon'daki Rus konsolosunun yazdığına göre 30 bin kişi açlık ve hastalıktan kırıldı. Gemilerde hastalık alameti gösteren olursa derhal denize atılırdı.
Çerkes Soykırımı 20 Mayıs 2011 tarihinde Gürcistan parlamentosunun oybirliğiyle aldığı bir kararla Gürcistan tarafından resmen tanındı. Böylece Çerkes soykırımı,bağımsız bir devlet tarafından resmen uluslararası gündeme taşınmış oldu.
13 Mayıs'tan 25 Mayıs'a kadar (Kaffed Çerkes Soykırımının anmasını 25 mayısta samsun'da yapmıştı) Çerkes Aktivistler tarafından Soykırım eylemi düzenlenmiş. Antalya-Burdur-Afyon-Eskişehir-Ankara-Bolu-Düzce-Sakarya-İzmit-İstanbul-İzmit-Sakarya-Düzce-Bolu-Çankırı-Çorum ve Samsun istikametinde otostop çekerek 2 ekip halinde soykırımı bindikleri tüm araçlara ve indikleri yerde gördükleri herkese anlatmışlardı.[36] 13 Mayıs'ta Canberk, Kadir, Gizem ve Gökhan'ın eylemiyle başlayan süreç devamlılık oluşturarak 3 ekim de başlayan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne yönelen Soykırımı Tanıyın hareketini doğurmuştu.[37] Bu hareket kendini büyüterek çalışma gruplarına bölünmüş ve ilk olarak Antalya'da açılan stanttan sonra Sakarya'da 3 günlük ve 5 günlük toplam 8 gün süren Çerkes Soykırımı Tanınsın Stantları açıldı[38] daha sonra İstanbul Avrupa yakasında Galatasaray Lisesi önünde [39] ve İstanbul Anadolu Yakasında Kadıköy - Bahariye caddesinde stantlar açılarak imza toplanmıştı [40] Gelişen süreçte Sochi Olimpiyatlarının da etkisiyle canlanan Çerkes aktivizmi kendine yeni dinamikler kazanıyor.
Çerkesler, 150 yıl önce 21 Mayıs 1864’te Rusya tarafından büyük sürgünle soykırıma maruz bırakıldı. Bu nedenle 21 Mayıs dünyanın farklı ülkelerine ve kentlerine yayılmış olan Çerkesler için unutulmaz bir gündür. Yaklaşık 1milyon 500 bin insan öz vatanını terk etti. 500 bin civarında insan da sürgün yolculuğunda ve ilk yerleştikleri bölgelerde hayatını kaybetti. Sadece Trabzon’da 53 bin insanın hayatını kaybettiği tahmin ediliyor.
Ruslar Karadeniz kıyısında bulunan Kafkas halklarının topraklarının tamamını 1860'lı yıllarda ele geçirmişlerdi. Elde edemedikleri tek bölge ise Adıgey ya da diger ismiyle Çerkes bölgesiydi. Karadeniz kıyısından hem Osmanlıya hem de Batıya açılan Çerkes bölgesi, Rus egemenlik alanı içinde bağımsız bir bölge şeklinde varlığını devam ettirmekteydi.

HALİFENİIN ÜLKESİNE SÜRGÜN KARARI
Bölgede kesin hakimiyet sağlamak isteyen Rusya’da bölgeye yönelik iki farklı görüş mevcuttu: Çerkeslerin dostluğunu kazanarak sorunu zaman içerisinde barışçı bir şekilde çözmek ya da bölgede yaşayan Çerkesleri topraklarından sürgün etmek. Sürgün tezi ilk kez 1857 yılında Rus Kafkasya Ordusu Kurmay Başkanı General Milyutin tarafından ortaya atıldı. Milyutin bölgede yaşayan Adıgelerin ( Çerkesler ) bir kısmının kuzeye sürülmesini teklif etti. Ancak böyle bir sürgün faaliyeti Rusya içerisindeki Müslümanların tepkisine neden olabilirdi ve yeni sorunlara yol açabilirdi. Bu sebeplerle sürgün teklifi kabul görmedi.
Gündeme gelen ancak kabul görmeyen sürgün teklifi çok geçmeden farklı bir şekil aldı. Kafkasya Ordusu Komutanı General Prens Baryatinski, Milyutin'in raporunda esaslı bir değişiklik yaptı ve yeni bir teklif getirdi. Bölgede yaşayan Çerkesler kuzeye değil de güneye yani Osmanlı topraklarına sürgün edilecekti. Halifenin ülkesine göç ettirilecek Müslüman Çerkeslerden dolayı da Rusya içerisinde herhangi bir sıkıntı oluşmayacaktı. Çerkeslerin sürgün edilme planı Rus Çarının da uygun görmesiyle 1860 yılından itibaren Rus devlet politikası haline geldi.
STRATEJİK BÖLGE ÇERKESYA
1856 Kırım savaşı Rusya açısından Çerkeslerin yaşadığı coğrafyanın ne kadar stratejik bir bölge olduğunu ortaya çıkarmıştı. Osmanlı, İngiliz, Fransız ittifakına karşı, tarihinin en büyük mağlubiyetlerinden birini alan Rusya, savaş sırasında Çerkeslerin yaşadığı bölgeye Rus askerlerini gönderememişti. Bölgede Çerkesler başta olmak üzere diğer halkların mevcudiyeti Rus yayılmacılığının önündeki en önemli engel olarak gözükmekteydi. Rusya savaş sonrasında bölgede tam egemenlik sağlamak için başta Çerkes halkı olmak üzere diğer Kafkas halklarını kontrol altına almak ya da bölgeden tamamen uzaklaştırmak için planlama yapmaya başladılar.
Çerkes Sürgünü